Blog

30.05.2019 18  Ana İlk Orta Lise

Çağı Yakalamak

Bilgi ve iletişim çağında dünya hızla gelişiyor. Değişime ayak uyduran alanlar olduğu gibi direnen alanlarda yok değil. Ne yazık ki bu alanların başında eğitimin parçası olan okullar, sınıflar ve öğretmenlerde bulunmakta.

Okullara ve öğretmenlere, kendi kuşağımıza ve eğitime devam eden kuşaklara baktığımızda eğitim sisteminde hiçbir değişikliğin olmadığını görmekteyiz. Çocuklar yine sınıfta, kara tahta ise yerini akıllı tahtalara bırakmış durumda sadece.

Küreselleşen dünya ile birlikte bilgiye ulaşmanın artık birçok yöntemi mevcut. Okullar “bilgi yuvası” olmaktan çıktı. Okulların artık “bilginin nasıl kullanılacağına rehberlik eden yerler” olarak düşünülmesi gerekmekte. Bilgi, artık coğrafi sınırlarla sınırlı değil. Teknolojinin hızla değişmesi ve gelişmesi her alanda olduğu gibi eğitimde de birçok fırsatlar sunmaktadır. Fakat baktığımızda birçok eğitimcinin son on yılda hızla gelişen teknolojik değişimlerin farkında olmadığını görüyoruz. Hayatımızın farklı alanlarında kullanılan teknoloji okullarda ve sınıflarda da sıkça karşımıza çıkıyor. Teknolojinin gelişimi sayesinde kişiselleştirilmiş öğrenme programları hızla yaygınlaşıyor.

Artık bilgiye zamandan ve mekandan bağımsız bir şekilde ulaşılabiliyor. Peki bu teknolojinin gelişimi ile ortaya çıkan fikirler hayata geçirilebilir miydi, bu mantıkta bir okul açılabilir miydi?

İşte, bu düşünce ile “Kodlanan değil, kodlayan bir gelecek” sloganıyla, çağı yakalayabilmek ve teknoloji çağında dünyaya gelen çocuklara uygun eğitim ve öğretim programı vermek adına “TEKNOLOJİ FEN” eğitimdeki yerini aldı.

Dünyaya farklı bir pencereden bakarak öğrenen çocuklar ve gençler, teknolojinin yeni imkanlarından faydalanmak istiyorlar. Görüyoruz ki, teknoloji kullanan öğrenciler görsel zekası önde olan öğrenciler. Teknoloji Fen olarak bunun farkındayız, okulumuzu ve öğrenme programlarımızı buna göre şekillendirdik.

Öğrencinin bilgi eksikliğini ve pekiştirme düzeyini görebilmek adına kendi yazılım programlarımızı kullanarak öğrencilerimize destek sağlıyoruz. Kullanılan bu program aynı zamanda velilerimize istatistik raporlar sunuyor. Eğitim okul dışında da her yerde olduğu için, öğrenmenin pekiştirilmesi, tam öğrenmenin gerçekleşmesi ve ilgili  konuda ustalaşması adına dijital ortamda farklı soruları görmesini sağlıyoruz. Her öğrenci kendine özgü soru tarzları ile karşılaşıyor. Dijitalde ki bu destek, öğretmenlerimizin de daha planlı çalışmasına fırsat tanıyor. Sunulan istatistik rapor ile öğrencinin kaç soru çözdüğünü, yanlış ve doğru soru sayısını ve öğrencinin hangi konularda desteğe ihtiyacı olduğunu daha sınıfa girmeden görüp, buna göre hazırlanıyoruz. Böylelikle hem öğretmenimiz sınıfta zaman kazanmış oluyor hem de öğrencinin öğretmeni ile geçireceği zaman daha kaliteli oluyor.

Teorik bilginin etkileşimli sınıfar ve laboratuvarlarda “ dene, yaşa, keşfet, öğren ve bilgiyi kalıcı kıl” anlayışıyla yapılandırıldığı okulumuzda biz geleceğin bilgiyi hem alan, hem de üreten bir nesil olmasını istiyoruz. Eğitimin tanımlarını sil baştan değiştiriyoruz.

Teknoloji Fen Okulları olarak hedefimiz her konuda farklı düşünen, fark yaratan nesiller yetiştirmek…

 

Müge Düşmez

Özel Teknoloji Fen Koleji

İlkokul Okul Müdürü

15.05.2019 16  Ana

Anaokulunda Haftanın Öğrencisi Olmak

Haftanın çocuğu etkinliği çocuklarımızın, kendini ifade etme, bir grubu yönlendirme, liderlik etme gibi farklı özelliklerinin gelişmesine yardımcı olurken, sıranın kendisine gelmesi için sabırla beklemeyi öğrenir. Ailelerimiz için de çocuklarını okul ortamında gözlemleme imkânı tanırken, çocuklarla farklı paylaşımlarda bulunmalarını sağlar.

Öz denetim çocukların özgüven geliştirmek olumlu benlik algısı oluşturmak, sosyal becerilerini geliştirmek akranlarıyla daha iyi ilişkiler kurmak okula uyum sağlamak ve akademik performansı arttırmak gibi diğer sorumluluklarını da yerine getirmede önemli bir rol oynar. Çocuklar özdenetim yoluyla dürtülerini duygularını düşüncelerini davranışlarını, motivasyonlarını ilişkilerini hedeflerini planlarını kendi öğrenme süreçlerini planlama gibi yaşamlarını bütün temel yönelimlerini ve düzenleme becerilerini geliştirirler. Çocuklar özgüveni gelişmiş olarak doğmazlar ancak aralarından bazıları özgüvenlerini geliştirmeye daha yatkın olurlar.

20.02.2019 32  Ana İlk Orta Lise

Röportaj - Doç. Dr. Tolga ERDOĞAN

Drama aslen nedir? 

Drama, bir grup etkinliğidir. Dramada, grubun ön yaşantılarından ve deneyimlerinden hareket edilir. Oyunsu süreçlerden yararlanılan eğlenceli bir süreçtir drama. Katılımcıları merkeze alır. Başta doğaçlama ve rol oynama olmak üzere farklı teknikler kullanılır. Dramada “–mış gibi” yapma vardır. Bu, katılımcıların gerçek yaşam ile kurgusal yaşam arasında yolculuk yapmalarını sağlar. Dramada katılımcılar sürece aktif bir şekilde katılırlar. Eğlenerek öğrenirler. 

Çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yaratıcı drama eğitiminin neler kazandırdığını düşünüyorsunuz? 

Yaratıcı drama ilk olarak kişinin kendini tanımasını ve keşfetmesini sağlar. Daha sonra ise çevresini ve yaşamı anlamlandırma sürecini kolaylaştırır. Drama sürecinde yapılan etkinlikler katılımcıların olay ve durumlara farklı açılardan bakmalarına olanak verir. Drama ile katılımcılar yaratıcı düşünme, problem çözme, eleştirel düşünme, karar verme, işbirliği, girişimcilik gibi becerilerini geliştirirler. Ayrıca drama sürecinde yapılan etkinliklerle gençler ve yetişkinler kendilerini rahat bir şekilde ifade ederler. Bu durum katılımcıların özgüvenlerinin gelişmesini sağlar. Drama sürecinde yapılan etkinlikler katılımcıların ekip çalışması, farklılıklara saygı ve toplumsal duyarlılık konusundaki farkındalıklarını geliştirir.

Yaratıcı drama ülkemiz için ne ifade ediyor? 

Ülkemizde yaratıcı drama kavramı son yıllarda sıklıkla kullanılmaya başlandı. Bu konuda çeşitli çalışmaların yapıldığı söylenebilir. Yaratıcı drama ile ilgili yayınların sayıları da gittikçe artıyor. Öğretmen yetiştirme programlarının çoğunda artık drama zorunlu bir ders. Ancak yine de drama ile ilgili farkındalığın istenilen seviyede olduğunu söylemek zor. Umarım drama ülkemizde daha çok yaygınlaşacak ve daha çok drama çemberleri kurulacak.

Yaratıcı drama okullarda yeterince yaygın mıdır? Daha çok yaygınlaşması için neler tavsiye edersiniz?

Okullarda drama ile ilgili bazı çalışmalar yapılıyor. Bazı öğretmenlerimizi dramayı imkanlar elverdiğince uyguluyor. Ancak bunların sayısı yeterli değil. Dramanın okullarda daha çok kullanılması ve öğrencilerin drama ile erken yaşlarda tanışmaları gerekiyor. Bununla ilgili yapılması gereken en öncelikli şey öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin bu konuda uzun ve kapsamlı eğitimler almaları. Böylece drama daha çok kişiye ulaşabilir. Ayrıca dramayla ilgili kaynakların da artması yaygınlaşmasında önemli rol oynayacaktır. 

Yaratıcı drama ne değildir? 

Yaratıcı drama, sadece oyun oynamak değildir. Yaratıcı drama oyunlardan yararlanır ancak sadece oyun oynamak drama sürecinin tama olarak gerçekleşmesi için yeterli değildir. Dramada, özellikle ısınma-hazırlık aşamasında oyunlardan yararlanılır ancak daha sonra canlandırma ve değerlendirme-tartışma aşamalarına yer verilmelidir. Ayrıca drama tiyatro ile aynı şey değildir. Drama, tiyatro tekniklerinden yararlanır. Ancak drama ve tiyatronun amaç, yapı ve özellikleri farklıdır.

Yaratıcı dramanın uygulanabilirliği konusunda öğretmenlere neler tavsiye edersiniz? 

Öncelikle öğretmenlerin bu yöntemin yararlarına ve uygulanabilirliğine inanmaları gerekir. Belki ilk aşamalarda dramayı tam olarak uygulamakta zorlanabilirler ancak sabırlı olup iyi bir planlama yaparlarsa yaratıcı dramayı sınıflarında etkili bir şekilde uygulayabilirler. Bunun için biraz zaman ve deneyim gerekebilir. Öğretmenler ve öğrenciler drama sürecine alıştıklarında çok güzel yaşantılar geçireceklerine inanıyorum.

Size “Çocuklar ve oyun…” desek, ne dersiniz?  

Çocuk ve oyun denilince aklıma çok güzel kelimeler geliyor. Hayal, eğlence, mutluluk, özgürlük, öğrenme, paylaşma, işbirliği, gelişim, sevgi, saygı… Bu güzel kelimeleri çoğaltabiliriz. Unutmayalım oyun, çocuğun dilidir. Çocuk oyunla büyür, oyunla öğrenir, oyunla mutlu olur.

Oyun veya oyunlaştırma tasarımı yaparken nelere dikkat etmeliyiz?

Öncelikle öğrencilerimizi, onların ilgi ve isteklerini çok iyi tanımalı ve bilmeliyiz. Oyun ve oyunlaştırma için iyi bir planlama yapmalıyız. Oyunu mutlaka önce kendimiz oynamalıyız. Süre, araç-gereç, kazanımlar, mekân gibi ögeleri mutlaka dikkate almalıyız. Oyunun amaçlarını, nasıl oynanacağını ve değerlendirileceğini belirlemeliyiz. 

Yetişkinliklere, oyunlaştırmanın önemini hangi örneklerle anlatmak istersiniz?

Yetişkinlere en keyifli, en kolay ve en kalıcı nasıl öğrendiklerini düşünmelerini isterim. Bu sorunun cevabında mutlaka oyun veya eğlenceli etkinlikler yer alacaktır. Her yetişkinin yaşamında oyun önemlidir ve yaşamımızın her anında aslında oyun vardır. Bizim bu kadar keyif aldığımız bir etkinlikte çocukların ne kadar mutlu olabileceğini siz düşünün. 

Katıldığınız eğitimler ve seminerlerle birçok kişinin hayatına dokunuyorsunuz. Bizlerle bu süreçte unutmadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?

Eğitim ve seminerlerde çok güzel anılarım oluyor. İnsanların kalbine dokunmak, onlarla bir şeyler paylaşmak ve onlarla oyun oynamak anlatılmaz bir duygu. Eğitimlerden sonra çok güzel dönütler alıyorum. Aslında çok anı var ama Gümüşhane’de bu yıl verdiğim seminerde üniversitedeki öğrencimin çocuğuyla seminere gelmesi beni çok etkilemişti. Ve o tatlı kız 2 saat boyunca benimle sahnede oynadı, dans etti. Sanki programı birlikte yaptık. O kadar mutlu oldum ki öğrencimin yıllar sonra vefa örneği gösterip seminere gelmesi ve kızıyla bir programı birlikte yapmak. İyi ki çocuklar, iyi ki oyun var.

01.01.2019 34  Ana İlk Orta Lise

Her Yer Okul, Her Yerde Eğitim

Öğrenme yeni deneyimlerin yaşanmasını sağlayan uygulamalardır. Günümüz öğrenmeleri çoğunlukla sanal ortamlara yönelmektedir. Bu öğrenmeler için teknolojiden faydalanılmakta olup bu süreçte bilgi deneyimleri somutlaştırılamamaktadır. Bu deneyimler için öğrencilerin hayal etmesinin gerçekleştirilmesini sağlamak gerekmektedir. Ancak hayal gücü öğrencinin duyu organlarının birlikte kullanılması ile kalıcı deneyim elde edilmesini sağlayacaktır. Doğa ile ilgili proje yapmasını isteyip doğa ile buluşmayan öğrencilerden yenilikçi ve yaratıcı öneriler bulmasını istemek güç olacaktır. Bu sebeple günümüz eğitim sistemi yaparak-yaşayarak öğrenme deneyimlerini bir arada bulundurmaya çalışmaktadır. Bununda çözümü okul dışı öğrenme ortamları olarak görülmektedir. Okul dışı öğrenme ortamları müzeler, doğa  tarihi müzeleri, bilim ve teknoloji müzeleri, planetaryumlar, arberetumlar ve botanik bahçeleri, hayvanat bahçeleri, meteoroloji istasyonu, su arıtma tesisi, barajlar, sanayi kuruluşları vb., sanal gerçeklik uygulamaları, doğa eğitimleri, çevre kulüpleri etkinlikleri, doğrudan mekan ile ilgili ödev ve projeler, sportif etkinlikler , öğrenmeye yönelik mekânsal düzenlemeler ve uygulamalar, kendiliğinden öğrenme ortamları gibi çok geniş bir yelpazeye sahiptir. 

Bu ortamlar için aile ile gezi yapılması öğrenmelerin pekiştirilmesi için destek oluşturmaktadır. Aile ile yapılan her deneyim davranışa dönüşmektedir. Bu davranışlar zaman içinde tutumları öğrencide olumlu etkilemektedir. Öğrencilerin aile ziyaretlerinde kazandığı deneyimlere yönelik yapılmış çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalar şunu öngörmektedir ki; aile ile kitap okuma saatleri yapılarak kitap okuma alışkanlığı nasıl arttırılabiliyorsa, birlikte çıkılan botanik park ve bitki çeşitleri hakkında yapılan deneyimlerde okul öğrenmelerini destekleyerek kalıcı öğrenmeyi sağlamaktadır. Bu sebeple okulda öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesi veya hazır bulunuşluk seviyesinin düzenlenmesi için okul dışı öğrenme ortamları önemlidir. Bu ortamlarda öğrenciler beş duyuyu kullanarak beyinde hafıza merkezlerinde kalıcı deneyimlere dönüştürürler. 

Ebeveynlerin çocukları ile yapılabilecekleri öneriler

Etkili ve verimli zaman geçirme ile öğrenciniz ile iletişiminizi arttırabileceğiniz, deneyimler kazanabileceğiniz öneriler ile keyifli vakit geçirebilirsiniz. 

Müzeler: Sosyal ve beşeri konuların çoğunlukla işlendiği okul dışı deneyim alanlarındandır. Çocuğunuzla şehrinizde yer alan müzeleri gezebilir, genel kültür bakımından zengin bir birey olmasını sağlayabilirsiniz. Örneğin; şehrimizde yer alan Karagöz Hacivat müzesi ile gölge konusun pekişmesini sağlayabilir. Geleneksel kültürümüzün öğrenilmesini destekleyebilirsiniz.

Botanik Bahçeleri: Doğa ve çevre olaylarının dokunarak ve gözlemlenerek deneyimlendiği öğrenme alanlarındandır. Bu alanlarda iğne yapraklı farklı ağaçları keşfetmesi için birlikte haritalar oluşturabilir ve oyun kurgulayabilirsiniz. Bu sayede canlılar ve çeşitleri hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayabilirsiniz.

Hayvanat Bahçeleri: Farklı türdeki canlıların beslenme, yaşama koşullarının öğrenildiği alanlardandır. Burada aynı türden canlıları bulalım! gibi cümleler ile çocuğunuzla birlikte öğrenme deneyimleri yaşayabilirsiniz.

Bilim ve Teknoloji Merkezleri: Bilim, Fen ve Teknoloji deneyimlerinin yaşandığı ve bilimsel bilginin akılda kalıcı olmasının sağlandığı öğrenme merkezleridir. Çocuğunuzla birlikte günlük yaşam problemleri üzerinden “Acaba, evdeki lambalarımız neden hepsi açık olduğunda lamba parlaklıkları azalmıyor? Kapadokya’da ki sıcak hava balonları nasıl çalışıyor?”  gibi problemler ile deneyim kazanmasını ve bilgiye dönüştürülmesini sağlayabilirsiniz.

Doğa Sporları: Fiziksel aktiviteler gelecek neslin problemi olan obezitenin önleyicisidir. Bu sayede birlikte keyifli vakit geçirebilirsiniz. Tırmanış, doğa yürüyüşü gibi olan sporlar ile destek ve hareket sistemi yapılarını konuşabilirsiniz.

Ailece yapacağınız bu aktiviteler ile;

Fen eğitiminde okul dışı alanlarda yapılan çalışmalarla, öğrenciler çoğu zaman okul ortamında karşılaşmadıkları gerçek olayları gözlemleme ve bilimsel çıkarımlar yapma konusunda fırsatlar sunmaktadır (Kelly, 2000). Ayrıca okul dışı öğrenme alanlarının eğitim programıyla ilişkilendirilmesinin öğrencilere katkısı, Bell ve arkadaşlarının (2009) yaptığı çalışmada şu şekilde vurgulanmaktadır;

  • Doğayı ve fiziksel ortamları heyecan veren deneyimler yaşayarak, ilgi ve motivasyon ile öğrenir.
  • Bilim öğrenmede anlama, hatırlama, kavramları kullanma, bilimsel tartışma becerilerini geliştirir.
  • Doğayı ve fiziksel ortamlara ilişkin bilgileri test eder, hipotezler oluşturur, sorular sorar, gözlem yapar,
  • Kendi öğrenme sürecine bilimi, kavram öğrenme ve tanıma şeklinde aktarır.
  • Farklı kişilerle, bilimsel etkinlikler yaparak bilimsel iletişimde bulunur.
  • Kendini bilim öğrenme alanında değerlendirir ve kendine ait bilimsel bir kimlik oluşturur.

Eğitim programı içerisinde yer alan bu kazanımlar, fen eğitiminde hayat boyu öğrenme ve üst düzey becerilere hitap etmesi açısından oldukça önemlidir. 

Eğitim programı içerisinde yer alan bu kazanımlar, fen eğitiminde hayat boyu öğrenme ve üst düzey becerilere hitap etmesi açısından oldukça önemlidir. Bununla birlikte, okul dışı ortamda öğrenen için tanımlanan bu davranışlar öğrenci merkezli eğitim ve yapılandırmacılıkla da örtüşmektedir. Günümüz eğitim programlarında ön plana çıkan bu kazanımların elde edilmesi, eğitim programı içerisinde okul dışı öğrenmenin yer almasıyla mümkün olacaktır.

01.01.2019 33  Ana İlk Orta Lise

Futsal

Futsal, kapalı salon futbolunun uluslararası olarak FIFA ve UEFA tarafından tanınan ve desteklenen versiyondur. Oyunun ana özelliklerinden biri az sıçrayan 4 numaralı ağırlaştırılmış deri topla oynanmasıdır. Futsal 1920 lerde Güney Amerika dan çıkmıştır ve özellikle Brezilya futbolu ile ilişkisi olan doğal yetenekler ve oyun stili ile vasıflandırılır. Futsal; Brezilya, İtalya, İspanya ve Doğu Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu dahil olmak üzere bir çok ülkede popülerdir.

TARİHÇESİ

Tarihi 1930’lara kadar uzanan bu sporun temeli Uruguay’ın başkenti Montevideo’da futbol antrenörlüğü yapan Juan Carlos Ceriani tarafından atılmıştır.

Juan Carlos Ceriani

GELİŞİMİ

  • 1965 yılında ilk uluslararası karşılaşmalar düzenlendi ve  Paraguay ilk Güney Amerika Kupasını kazandı.
  • 1971 yılında FIFUSA(Uluslararası Salon Futbolu Federasyonu) kuruldu
  • 1979 yılına kadar altı Güney Amerika Kupası daha düzenlendi. Tüm karşılaşmaları Brezilya kazandı.
  • 1982 yılında FIFUSA tarafından ilk Futsal Dünya Kupası Brezilya Sao Paolo’da düzenlendi ve şampiyon Brezilya
  • 1985 yılında, yer İspanya, Şampiyon Brezilya
  • 1988 yılında, yer Avusturalya, Şampiyon Paraguay
  • Futsal 1989 yılında FIFA Şemsiyesi altına girdi.
  • 1989 FIFA Futsal Dünya Şampiyonası, yer Hollanda, Şampiyon Brezilya
  • 1992 yer Hong Kong, Şampiyon Brezilya
  • 1996 yer İspanya, Şampiyon Brezilya
  • 2000 yer Guatemala, Şampiyon İspanya
  • 2004 yer Taipei, Şampiyon İspanya
  • 2008 yer Brezilya, Şampiyon Brezilya
  • 2012 yer Tayland, Şampiyon Brezilya
  • 2016 yer Kolombiya, Şampiyon Arjantin

KURALLAR:

  • Saha Hakemleri (Baş Hakem – Yardımcı Hakem)
  • Masa Hakemleri (Zaman Hakemi – Yardımcı Hakem)
  • Süre (20 dk x 2 – top dışardayken süre durduruluyor – her devre 1 mola hakkı
  • Takımlar (1 Kaleci + 4 Oyuncu + maks.7 Yedek Oyuncu)
  • Saha Boyutları (En az 38x18 metre (uzunluk-genişlik). En Fazla 42x22 metre.
  • Kale Boyutları (2x3 metre.) (yükseklik-en)
  • Top (size+3,futbol topundan ufak)
  • Penaltı Noktası (6mt ve 10mt olmak üzere 2 adet)
  • Ofsayt kuralının olmadığı futsalda, basketbolda oyuncuların serbest olarak oyuna girip çıkabilmeleri gibi, oyuncular serbest olarak oyuna girip çıkabiliyor. Futsalın futboldan bir farkı da, beşinci faulden sonra penaltı atışları yapılması. Futsalda yatarak topa müdahale yasaktır. Her sarı kart 2 dakika ceza demektir.
  • Kırmızı kart gören oyuncu ise hem takımını 2 dakika boyunca yalnız bırakır hem de bir sonraki maçta oynayamaz.

Kaynakça: Türkiye Futbol Federasyonu

 

 

01.01.2019 30  Ana İlk Orta

Çocuğun Eğitiminde ve Gelişiminde Ailenin Rolü

Çocuklar gelişim dönemlerinin hemen hemen hepsinde çeşitli sorunlarla karşılaşırlar. Çoğu aile karşılaşılan bu sorunlara fazlası ile önem verip yaşanılan durumu çözememekten korkuyor. Oysaki dönem özelliklerine göre bütün durumlar çocuğun yaşaması gereken, tecrübe edinmesi gereken durumlardır.

Genel olarak karşılaşabileceğimiz problemler neler olabilir? 

Öncelikli olarak davranış bozukluklarını ele alırsak çocuklar gelişim dönemlerinde ki sorunların çözümünde engellerle karşılaşırlar. Engellerin çözümü sonraki gelişim dönemine ertelenmesi ile ortaya çıkan durumdur. Kardeş kıskançlığı, saldırganlık, tırnak yeme bu duruma örnek gösterilebilir. Aile olarak nasıl bir yol izlememiz gerektiğini bilemiyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi anne-babanın ortak bir yol izlemesi gerekmektedir. 

Kardeş kıskançlığı konusunda değinecek olursak fiziksel zarar vermedikleri sürece anne-baba tartışmalarına müdahale etmemeli. Karşılıklı olarak fikirlere saygı duymaları gerektiği baskı kurmadan anlatılmalıdır. Büyük olan kardeşin eşyaların onun izni olmadan bebeğe verilmemelidir. Artık o bir birey, saygı duyulduğunu hissetmek istiyor. 

Saldırganlık genellikle kendi akranlarına ve anne babaya öfkelenince zarar vermeyi hedefleyen davranışlarda bulunması ile oluşuyor. Sadece fiziksel olarak değil, özellikle aile bireylerine karşı “seni sevmiyorum” cümlesi ile duygusal olarak zarar verme eğilimi vardır. Ailenin bu gibi durumlarda vermesi gereken tepki “şu anda sinirli olduğun için bu cümleyi kuruyorsun, biz senin anne ve babanız, bunu değiştiremeyiz ve biz seni çok seviyoruz.” olmalıdır. Anne babanın tutumlarına şiddet eğilimli olmamalıdır. Unutmamalıyız ki çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun sizleri rol model almaktadır. Kendi içinizde (aile içi eğitim) uyguladığınız yöntemler baskıcı eğitim olmamalıdır. Çocuğunuz saldırgan tavırlar sergilerken onunla ısrarcı bir şekilde konuşma, tartışma ortamı yaratılmamalıdır. Sosyal olgunluğa uygun bir şekilde çeşitli sorumluluklar verilip, başarma duygusu yaşanması sağlanmalıdır. Bir başka ele alınması gereken konu ise tırnak yeme davranışıdır. Biraz önce bahsettiğimiz saldırganlık duygusunun ortaya çıkamadığı durumlarda karşılaşıyoruz. Baskıcı tutumlar, çocuğun ihtiyacı olan güven ve sevgi almaması gibi birçok etmeni vardır. 

Aile olarak “tırnağını yeme” uyarısında bulunmak, bu konuda çocukta daha çok ilgi uyandıracaktır. Bu gibi uyarılar yerine ellerini meşgul edecek uğraşlar verilmeli, çocuğun hangi durumlarda tırnak yeme davranışında bulunduğu belirlenmeye çalışılmalıdır. Genellikle okul, ortam, ev değişikliği, kardeşinin doğumu bu davranışı tetiklemektedir.

Yaşanılan bu durumlar çoğaltılabilir. Önemli olan aile bireylerinin baskıcı tutumdan uzak durması, ortak nokta belirleyip doğrultuda ilerlemesidir. Çok fazla kural koymak çocuklarımızı daha çok belirsizliğe ve kaygı durumuna sürüklemektedir. 

Okul çağı çocuklarımızda okul – aile işbirliği içerisinde uyulması gereken kuralları ortak dille vermelidir.



01.01.2019 29  Ana İlk Orta

Velilerimize Eğlenceli Oyun Örnekleri

VELİLERİMİZE EĞLENCELİ OYUN ÖRNEKLERİ

1. EVET-HAYIR OYUNU

Hangi Yaş Grubu için Uygundur: 4 yaş ve üzeri

Kaç Kişi ile Oynanır: 2 kişi 

Oynamak için Neler Gerekir: Herhangi bir materyal gerekmemektedir.

Nasıl Oynanır:Oyunculardan biri soru soran diğeri de cevap veren kişi olur. Cevap veren oyuncunun hiçbir soruya “EVET” ya da “HAYIR” şeklinde cevap vermemesi gerekir. Örneğin, “Okula gidiyor musun?” sorusuna “EVET” derse yanar. “Gidiyorum” demelidir.  Karşı oyuncu “Kaç kardeşsiniz?,3 kardeşsiniz değil mi?” gibi şaşırtmalı sorularla karşısındaki oyuncuya “EVET-HAYIR” dedirtmeye çalışır

Çocuğa Neler Kazandırır:Dikkati ve hızlı düşünmeyi geliştiren bir oyundur.

 

2. SANA NE LAZIM?

Hangi Yaş Grubu için Uygundur: 4 yaş ve üzeri

Kaç Kişi ile Oynanır: Karşılıklı 2 kişi

Oynamak için Neler Gerekir: Herhangi bir materyal gerekmemektedir.

Nasıl Oynanır:Oyun için her bir oyuncunun 2 dakika süredir vardır. İlk oyunu başlatan oyuncu bir meslek seçer ve sonrasında “Sana ne lazım diye sorar?”. Örneğin, “Sen bir doktorsun, sana ne lazım?”. Diğer oyuncu bu soruya cevap verdiğinde, “Başka ne lazım” diyerek oyun devam ettirilir. Karşıdaki oyuncunun 2 dakika boyunca “Başka ne lazım?” sorularına hızlı cevap vermesi gerekmektedir. 2 dakika dolmadan tıkanıp, cevap veremeyen kaybeder. Bir oyuncu sorusunu bitirdikten sonra, sıra diğer oyuncuya geçer ve o bir meslek seçerek oyunu devam ettirir.

Çocuğa Neler Kazandırır:Meslekleri tanıtan bir oyundur.

 

3. HAYVAN TUTMACA

Hangi Yaş Grubu için Uygundur: 4 yaş ve üzeri

Kaç Kişi ile Oynanır:2 kişi veya üzeri

Oynamak için Neler Gerekir: Herhangi bir materyal gerekmemektedir.

Nasıl Oynanır:Oyunculardan biri aklından bir hayvan tutar. Diğer oyuncular tutulan hayvana dair sorular sorar. “Kaç ayaklı?”, “Ne yer?”, “Nerede yaşar?”, “Ne renktir?” gibi. Verilen cevaplara göre oyuncunun tuttuğu hayvan tahmin edilmeye çalışılır. Oyun bu şekilde sıra ile devam eder.

Çocuğa Neler Kazandırır:Hayvanları tanıtan bir oyundur.

 

4. KELİME AVI

Hangi Yaş Grubu için Uygundur: 4 yaş ve üzeri

Kaç Kişi ile Oynanır: 2 kişi veya üzeri

Oynamak için Neler Gerekir: Herhangi bir materyal gerekmemektedir.

Nasıl Oynanır:Oyunculardan birisi, ya da anne-baba çocuklara iki harfli bir hece verir. Örneğin “Pa”. Çocukların kendilerine verilen 2 dakikalık sürede “Pa” ile başlayan 3 ya da 5 kelime bulması beklenir. Pantolon, Pazar, para, paça, palyaço gibi. Hedeflenen kelime sayısını bulan çocuk bir puan kazanır.

Çocuğa Neler Kazandırır:Kelime haznesini ve telaffuzu geliştiren bir oyundur.

 

 

 

01.01.2019 28  Orta

Sayısal Mantık Muhakeme Soruları Nasıl Çözülmeli?

Değişen sınav sistemi ile gündeme oturan “Yeni Nesil Sorular” olarak adlandırılan sayısal mantık soruları öğrenci ve velilerin korkulu rüyası haline gelmiştir. Aslında hep var olan fakat karşımıza çıkmadığı için yadırgadığımız hatta çözmeye korktuğumuz bu soruların çözümü gerçekten zor mu?

Toplum olarak muhakeme etmeme, çözüm odaklı düşünmeme problemlerimizden dolayı bu tarz sorularla karşılaşmak can sıkıcı hale gelmiştir. Öte yandan alışılmış bir eğitim ve sınav sistemi var. Bilgi öğren, kuralı uygula, sonucu bul ve bitti. Sınav sistemi gereğince bu şekilde çözüm yoluna gitmeye alışan öğrencilerimizden şimdi elindeki verileri analiz et, ne istiyor bak, bilgi ve becerilerinin hangisini kullanacağını keşfet ve soruyu çözmeye başla diyoruz.

Elbette bir alışkanlığı kırmak zor olacaktır fakat iyi taraftan düşünmek gerekirse artık çocuklarımız muhakeme etme becerisi kazanmaya başlayacaklardır. Okulumuzda benimsediğimiz; sorgulayarak, araştırarak, analiz ederek öğrenme şekli ile erken yaşta öğrencilerimize muhakeme yeteneği kazandırılması hedeflenmiştir.

Muhakeme yeteneği kişiye özgü yöntemler göstermektedir. Fakat dikkat edilmesi gereken hususlarda vardır. Sayısal mantık soruları çözerken sadece muhakeme yeteneği tabi ki de yetmeyecektir. Ön bilgi ve becerilere sahip olmak gerekmektedir. Matematik temel beceri ve kazanımları tam öğrenme sağlandıktan sonra hangi bilgiyi nerede kullanacağımızı daha çabuk kavrayıp doğru çözümlere gideriz.

Peki sayısal mantık soruları nasıl çözülmelidir?

1. Sayısal mantık soruları her türden soru olabilir. Örneğin problemler, EBOB-EKOK, geometri soruları, üslü sayılar, köklü sayılar gibi matematiğin her konusunda karşımıza çıkabilir. Öncelikle sorunun son satırında yer alan altı çizili veya siyah kalın yazı ile işaretlenmiş sorudan ne istenildiğini vurgulayan kısım dikkatle incelenmelidir. Soru ne istiyor?  Hedefimizi tam olarak anlarsak o yolda çözüm üretmek kolaylaşacaktır.

2. Sayısal mantık sorularının çözümünde soru da verilenleri bir kenara soruda istenilenleri de ayrı bir kenara yazarak eldeki veriler dikkatle sınıflandırılmalıdır. Sınıflandırma yaptığımızda beynimizdeki bilgi yumağını yok etmiş oluruz. Sade ve anlaşılır bir bilgi ile çözüme devam ederiz.

3. Sayısal mantık soruları nasıl çözülür sorusuna verilecek en büyük cevaplardan birisi, sayılarla aranızın iyi olmasıdır. Sayılarla çarpma, bölme ve toplama çıkarma işlemlerine hâkim olmalı, sayısal ifadelerin ( çarpma, üssünü alma, kökünü alma, doğal sayılar, rasyonel sayılar, tam kare sayılar vs.) ne anlama geldiğini iyi bilmelisiniz. Örneğin 144 sayısını görünce 12’nin karesi olduğunu bilmek çabuk ve pratik bir yol sunacaktır. Beyin çözümde bul bilgiyi kullanma yönünde size yol gösterecektir.

4. Sayısal mantık sorularını çözerken çok iyi gözlemlemeli, şekillerin anlamlarını bilmeli, beyin jimnastiği yapmalısınız. Bunun için temel geometrik kavramları iyi bilmeli, sudoku, apartman gibi zeka soruları çözmeli, şekil örtüleri çizerek alıştırmalar yapılmalıdır. Soruda çizmekten ve yazmaktan asla kaçınmamalıdır. 

5. Binlerce farklı sayısal mantık soruları olacağı için, mutlaka sınavlara çok iyi hazırlanmalı, farklı kaynaklardan sayısal mantık soruları çözülmelidir. Çözümlere devam ettiğiniz süre zarfında soruları daha iyi gözlemleyebildiğinizi ve kendi bilgi becerilerinizin farkına varacağınızı göreceksiniz. Pratik ve hızlı çözümleme kazanmak için sık sık bu tarz sorular çözülmelidir.

01.01.2019 27  Ana İlk Orta

Süper Dörtlü

NAZLI ERDOĞAN 

7/A

Okullar birkaç gün sonra tatile girecekti. Süper dörtlü bundan dolayı çok sevinçliydi. Kendilerine ‘‘Süper Dörtlü’’ diyen bu ekip Aslı, Mert, Yağmur ve Barış isimli dört çocuktan oluşuyordu. Bu çocukların hepsinin özellikleri ve hobileri farklıydı. Aslı çok akıllı, kıvrak zekâlı ve hemen çözüm üretebilen biriydi. Yağmur dedektiflik yapmayı ve gizli şeyleri araştırmayı severdi. Mert cesur, güçlü ve hayvanlarla ilgilenmeyi çok seven, Barış ise teknolojik aletleri çok iyi kullanabilen, genelde bunlardan yararlanan ve ne durumda olursanız olun işinize yarayacak bir eşyayı çantasında illa bulunduran biriydi. Bu dörtlü hep birbirinin yanında olup yardım eden, birlik oldular mı kimsenin karşılarında duramayacağı bir gruptu. Onlara arkadaş demek az kalırdı çünkü onlar gerçek birer dosttular ve en önemli özellikleri buydu. 

Süper Dörtlü’nün buluşma yerleri yani karargâhları ağaç evdi. O gün Barış diğerlerine okul çıkışında ağaç evde buluşmaları gerektiğini, onlara bir sürprizinin olduğunu söyledi. Çıkışta Aslı, Mert ve Yağmur ağaç eve gittiler. Çok merak ediyorlardı, acaba sürpriz neydi? Sonunda Barış da geldi. Sonra onlara yeni buluşunu gösterdi, bu bir saatti. Mert, keşke sürprizi söyleseydin de buralara kadar bir saat için gelmeseydik, dedi ama Aslı onu susturdu ve belli ki bu normal bir saat değil, bir özelliği var ki Barış bu kadar uğraştı da yaptı, dedi. Barış, çok haklısın Aslı, bu saat ile birbirimizle kolayca iletişim kurabileceğiz ve tabii ki onun farklı özellikleri de var ama şimdi saymayayım. Ayrıca hepimizin en sevdiği renk olan dört farklı rengi de var. Hepsi çok beğendiler ve Mert de özür diledi çünkü ön yargılı davranmıştı. Aslı pembe rengi, Yağmur mor rengi, Mert mavi rengi ve Barış da yeşil renkli saati alıp taktı. Sonra evlerine dağıldılar. 

Ertesi gün yine ağaç evde buluştular. Oturup düşünüyorlardı ve yazın geldiğini, kampa gitseler ne kadar iyi olacağını konuştular. Sonra Mert’in aklına geçen gün gördüğü kamp yeri afişi geldi ve arkadaşlarına bunu anlattı. Burası çok güzeldi ama bu kamp yeri başka bir şehirdeydi. Bu fikri akşam evde ailelerine sordular ve hepsinin ailesi de izin verdi. Hemen saatlerinden grup konuşması yaptılar ve hepsinin ailelerinin izin verdiğini öğrendiklerinde çok sevindiler. Barış da internetten tren biletlerini aldı. Trenle gideceklerdi. 

Ertesi gün okulun son günüydü yani karnelerini alacaklar sonra da tatil başlayacaktı. En iyi karne Aslının da olsa hepsinin karneleri iyi gelmişti. Sonunda okul bitmişti, tatil gelmişti. Okulu seviyorlardı ve mutlu gidiyorlardı ancak tatilin gelmesi onları çok sevindirmişti. Eve gidince hepsi valizlerini hazırlamaya başladı çünkü ertesi gün yola çıkıyorlardı. İhtiyaçları olan her şeyi aldıklarını düşünüyorlardı. Sabah olunca kahvaltılarını ettiler ve ağaç evin altında buluştular. Hepsinde birer bavul ve birer sırt çantası vardı. Ama Barışın bavulu ve çantası diğerlerininkinden daha büyüktü. Bunu normal karşıladılar çünkü o çantadan mutlaka onlarda olmayan ve işlerine yarayacak bir eşya çıkardı. Sonra tren istasyonuna gittiler ve tren kalkış vakitleri gelene kadar oradaki çay bahçesinde oturup muhabbet ettiler. Ayrıca oradan yol için su, cips, kola, gazoz ve benzeri abur cubur ve içecekler aldılar. Sonunda trenin kalkış vakti gelmişti. Kalkıp trene bindiler ve boş bir kompartıman bulup oturdular. Yolculuk çok eğlenceli geçti hatta en eğlenceli yolculukları olduğu söyleyebilirlerdi. Ama gidecekleri yere sandıklarından hızlı varmışlardı veya onlara öyle gelmişti. 

İndiklerinde Barış buraya gelmeden internetten bulup yazıcıdan çıkardığı, buranın dört tane haritasını ve kalacakları kamp alanı adresinin ve yakınlarda gezebilecekleri güzel yerlerin listesinin bulunduğu bir kâğıt çıkardı. Haritaları herkesin birer tane alacağı şekilde dağıttı sonra da kâğıttaki adresi harita üzerinden bularak bir yol güzergâhı planladı. Bazı yerlerde otobüse binerek, bazı yerlerde yürüyerek oraya vardılar. Aslında taksi görseler taksiye bineceklerdi ama hiçbir taksiyi görmediler. Neyse ki oraya varmışlardı.                                                                          

Kamp yerine girdiler ve Yağmur olanca dikkatiyle kamp yerini süzdü. En güzel yere çadırlarını kurmaya başladılar. İki çadır kurdular: Bunlardan biri pembe, mor renklerden oluşuyor iken diğeri yeşil, mavi karışımı renklerden oluyordu. Mor, pembe çadırda Aslı ve Yağmur; mavi, yeşil renklerden oluşan çadırda ise Mert ile Barış kalacaktı. Çadırlarının önünü düzenlediler ve eşyalarını yerleştirdiler. Akşam olmuştu bile. Ateşlerini yakıp etrafındaki kütüklere oturdular. Hepsi çok mutluydu ve yine sohbetleri başladı. Yaşadıkları en güzel anlardan bir tanesiydi. Sonra fotoğraf çekmeye ve bu anı ölümsüzleştirmeye karar verdiler. Gece geç saate kadar oturdular ve sonunda çok uykuları geldiği için uyudular. 

Sabah ilk Aslı uyandı ve kahvaltıyı hazırladı. Daha sonra Mert, Yağmur ve Barış da uyandılar. Kahvaltıdan sonra Barış’ın araştırmalarının olduğu kâğıttaki yerlerden birini seçip oraya gitmek için hazırlandılar. Barış tabletinden gidecekleri yer ile ilgili bilgiler araştırdı. Gittikleri yer eskiden bir hükümdar tarafından yaptırılmış saraylardanmış. Bu saray artık müze olarak kullanılıyor, eskiden yaşamış olan halk hakkında bilgi veriyormuş. Bu hükümdarın dört sarayı bulunmaktaymış. Bu saraylarının içinde hükümdar tarafından yer altından çıkarılmış dört renkten oluşan bir taşın parçaları varmış. Bu taş sahip olduğu kişiye mutluluk ve sağlık veriyormuş. Ayrıca kişinin çözemediği durumları kolayca çözmesini sağlıyormuş. Aslında bu taş bir bütünmüş. Ama daha sonra hükümdarın hizmetkârlarından biri bu taşı taşırken düşürmüş ve taş tam renk ayrımlarından kırılmış. Bu parçalar birleşebiliyormuş ve hükümdarın ilk çıkarttırdığı haldeki gibi görünüyormuş ama hükümdar bu taşı hangi sarayına koyacağına karar veremediğinden her bir parçayı başka sarayına koymuş. Taşı sadece padişah birleştirebiliyormuş ve taş renklerine göre bu saraylara bazı özel adlar vermiş. Taş, pembe, mavi, mor ve yeşil renkten oluşuyormuş. Pembe renkli taşın bulunduğu saray ‘’Zekâ’’, mavi renkli taşın bulunduğu saray ‘’Güç’’, mor renkli taşın bulunduğu saray ‘’Giz’’, yeşil renkli taşın bulunduğu saray ise ‘’Teknoloji’’ ismiyle anılıyormuş. 

Süper Dörtlü ise şu anda pembe renkli taşın bulunduğu Zekâ Sarayı’na gidecekti. Yine yola çıktılar ve yine hiç taksiye binemediler. Aslında birçok taksi gördüler ama bunlar konvoy halinde saraya doğru gidiyorlardı, çocuklar onlara el işareti yapıp durmalarını istedilerse de hiçbiri durmadı ve zaten bir süre sonra gözden kayboldular. Çocuklar da otobüse binelim bari, dediler. Sonra yolda taksilerin yolu kapattığını gördüler. Böyle olunca otobüsten indiler ama taksiler yaya kaldırımını bile kapatmışlardı. Durum böyle olunca taksilerin kenarından geçmeyi denediler ama taksiler birbirlerine o kadar yakındı ki zorlukla geçebildiler ve yollarına devam ettiler. 

Sonunda yolları ne kadar uzun sürse de gidecekleri yere varmışlardı ama bir sıkıntı vardı. Kapıda ‘‘Kapalı’’ yazıyordu ve kapının önündeki adam içeriye kimseyi sokmuyordu. Sonuçta burayı gezmeye gelmişlerdi ve geri dönmeyeceklerdi. Koruma bir an kapının önünden ayrılınca hemen içeriye girdiler. Burayı gezdiler ve pembe taşın fotoğrafını çektiler. Ayrıca birçok fotoğraf daha çektiler. Bu arada Yağmur birden ortadan kaybolmuştu. Onu aramaya başladılar. Kesin yine dedektiflik peşindeydi. Onu Aslı buldu. Tam tahmin ettikleri gibi yine etrafı inceliyor ve taşa büyüteçle bakıyordu. Bu arada Barış’ın ayağı takıldı ve duvara çarptı. Duvar gıcırdadı, duvarın arkasından sesler geldi ve açılarak kapı görünümünü aldı. Çocuklar birden oradaki koltukların arkasına gizlendiler çünkü emniyet görevlisinin geldiğini sanmışlardı. Kapının arkasından iki adam çıktı. Bir adam diğer adama ‘‘Gezgin Ağabey’’ diyordu. Ama bunu küçük olduğundan değil de karşısındakinin rütbesi onunkinden yüksek olduğundan, yani karşısındakine daha saygılı olunması gerektiğinden dediği belliydi. Adamlar kapıdan dışarıya çıktı ve çocuklar -özellikle de Yağmur- merak edip adamları takip etmeye başladı. Adamlar sonunda bir yere oturdu. Çocuklar da adamların oturduğu yerin arkasındaki çalılığın arkasına saklandılar. Adamlar taşlardan onların değerli olduğundan ve birleştiğinde daha değerli olduğundan bahsediyorlardı. 

-Meğer o taşlar sadece onların gerçek sahipleri (?) tarafından birleştirilebiliyormuş- Çocuklar merak edip iyice yaklaştılar ama adamlar sanki kendileri birleştirebilmiş gibi davranıp taşı satıp milyarder olmayı umuyorlardı. Taşı yapıştırıcı ile yapıştıracaklardı ama bu yapıştırıcı normal bir yapıştırıcı değil adamların şirketinin ürettiği bir yapıştırıcıydı. Adamlar sözde biz o hükümdarın soyundan geliyoruz diye hikâye uyduracak ve onları kandıracaktı. Sonra kapının arkası ile ilgili konuşmaya başladılar. Aslında oranın arkası dehliz gibi bir yerdi ve adamlar yolu bulamıyorlardı. Yoksa şimdiden taşı çalıp milyarder olacaklardı. Burası ile ilgili bilgisi ve haritası olan bir adamı kaçırmıştılar ama adam haritayı vermek istemiyor ve hiç konuşmuyordu. Çocuklar bunu duyunca endişelendiler. O sırada adamlar kalkmış bir çay bahçesinde ertesi gün buluşmak için sözleşmişlerdi, buradan da kaçırdıkları adamın bulunduğu yere gideceklerdi. 

Çocuklar bu bilgilerle kamp alanına döndüler ve yarın ne yapacakları hakkında konuşmaya karar verdiler. Adamları takip edecek, onların kaçırdıkları adamı kurtaracak, ondan yardım ve dehlizin haritasını isteyecek ve daha sonra dehlize gideceklerdi. Hemen uyudular ve sabah erkenden kalktılar. Adamın dediği adrese gittiler. Gezgin Ağabey dedikleri adam diğer adamı bekliyordu. Sonunda adam geldi ve Gezgin ona geç kaldığı için kızdı. Adam çok utanmıştı ve özür dilerim abi, diyerek kendini affettirmeye çalıştı. Sonra kalktılar ve arabaya bindiler. Çocuklar bunu tahmin edip bisikletleri ile gelmişlerdi. Adamları takip etmeye başladılar. Adamlar ara yollardan gitmeye çalışarak kaçırdıkları kişinin bulunduğu yere vardılar ve içeri girdiler. İçerideki adamın bilgili olduğu anlaşılıyordu. Çocuklar burada beklemeye başladılar. Adamlar, bilgili adama konuşması için baskı yapıyorlardı ama adam ağzını açmıyordu. Sonunda pes edip gittiler. Çocuklar da onlar gider gitmez saklandıkları yerden çıkıp tutsağı çözdüler. Adam çok teşekkür etti ve onlarla kamp yerine gitti. Adının Bilmiş Usta olduğunu söyledi, onlara bildiklerini anlattı ve dehlizin haritasını verdi. Çocuklar çok sevindiler ve dehlize gitmeye karar verdiler. 

Ertesi gün birlikte Zekâ Sarayı’na gitmek için yola çıktılar, yolda bir çay bahçesine oturdular. Bu arada Yağmur, masanın üzerindeki gazeteye atılmış kocaman başlığı gördü. Başlıkta pembe taşın çalındığı yazıyordu, böyle olunca çocuklar hemen kalktılar ve saraya gittiler. Saraydaki dehliz kapısının açıldığı belliydi çünkü kapı aralıktı. Çocuklar hemen dehlize girdiler ve haritaya bakarak ilerlediler. Sonunda bir kapıya vardılar ama kapıyı açtıklarında hâlâ Zekâ Sarayı’nda olduklarını gördüler, sonra fark ettiler ki haritayı ters tutmuşlar. Bunun üzerine tekrar yola koyuldular ve sonunda karşılarına bir kapı daha çıktı. Ancak bu kapı pembe değil, maviydi. Hemen açıp çıktılar, burası Güç Sarayı olmalıydı. Burayı açıp içerisini gezmeye başladılar. Ama buradaki taşın yeri bomboştu. Sonra asılı bir kâğıt gördüler, kâğıtta mavi taşın da çalındığı yazıyordu. Günde iki taş, dedi Süper Dörtlü, demek ki yolu bulmuştular. Sonra yolu buldularsa haritayı almak istemeyeceklerini, sadece pembe ve mavi taşların bulunduğu sarayların arasındaki yolu bilebilecekleri düşüncesiyle rahatladılar.

Hemen mor renkli taşın bulunduğu Giz Sarayı’na doğru yola koyuldular ama aradaki yollar çok karışıktı, tabii ki birlik olup mor kapıya vardılar. Oradaki taş yerindeydi, maalesef adamlar da oradaydılar. Çocuklar hemen koştular ve ‘‘Hey! Siz! Olduğunuz yerde kalın, pembe ve mavi taşı siz çaldınız!’’ dediler. Ama adamlar gayet sakin bir ses tonuyla ve de kötü bakışlarla: ‘‘Oyununuz çok iyiymiş çocuklar, haydi devam edin ama ileride oynayın, burada değerli bir taş var.’’ dediler. Böyle olunca çocuklar mutsuz bir biçimde dışarı çıktılar. Dışarıda Mert bir köpek gördü, onu görünce Barış da yanlarına gelerek çantasından yemek çıkarıp köpeğe verdi; köpek artık yanlarından ayrılmıyordu. Sonra adamların dehlizin girişine girdiklerini gördüler ve hemen arkalarından onlar da girdiler. Adamlar, çok kalabalık olduğundan taşı alamamışlardı ve geri dönüyorlardı. Çocuklar da kamp alanına döndüler. 

Bilmiş Usta onları bekliyordu, kitaplarını araştırmış ve adamların asla taşı birleştiremeyeceklerini, ancak çocukların birleştirebileceğini çünkü taşı sadece içinde iyilik bulunanların birleştirebileceğini söylüyordu. Önceden de denenen yapıştırıcıların tutmama sebebi buydu, ne kadar sağlam olursa olsun taşın özelliğinden dolayı birleşmiyordu. Böyle olunca çocuklar az da olsa sevindiler. 

Ertesi gün kalkar kalkmaz geçide gittiler, mor taşlı saraya ulaştılar ve taşın çalındığını öğrendiler. Sonra yeşil taşın bulunduğu saraya gittiler ve adamları kendilerine doğru dört taşla birlikte gelirken gördüler. Adamlar çok sinirlendiler, Yağmur da keşke yanımızda ses kayıt cihazı olsa diye düşündü. Arkadaşları nedenini sorunca da ses kayıt cihazı ile adamların seslerini kaydedebileceklerini ve ellerinde kanıtları olabileceğini söyledi. Böylece adamlar onlara yalancı ya da oyun oynuyormuş muamelesi yapmayacaklardı, hem kanıtları olunca polisler de onlara inanacaktı. Hepsi birden heyecanlandılar ama Yağmur heveslerini kursaklarında bırakarak eğer cihaz elimizde olsaydı böyle yapardık ama şu an yok, dedi. Birdenbire Barış, bende var, diye fısıldadı. Yağmur mutlulukla hemen onu alıp cebinin kenarına taktı. Oradan hem gözükmüyordu hem de konuşmalar rahat duyuluyordu. Adamlar öfkeyle sizin burada ne işiniz var, bütün planımızı mahvediyorsunuz; hem ne fısıldaşıyorsunuz, dediler. Planınızı bilmiyoruz ki, dedi Barış. Yağmur da galiba şu hükümdarın taşının parçalarını çalıp da birleştirme planından bahsediyorlar, dedi. Gezgin kızgınlıkla bakıyordu. Ama diğer adam, evet, eğer siz olmasaydınız bütün taşları kolayca çalacaktık, sonra yapıştıracak ve biz hükümdarın soyundan geliyoruz, bu taşı sadece hükümdarın soyundan gelenler birleştirebilir deyip milyarder olacaktık hatta yolları da taksilerle biz tıkadık sırf kimse olmasın da taşı rahat çalalım ve dehlizlere kolay girip çıkalım diye, dedi. Gezgin, sen ne yaptın, baksana bütün planları anlattın, dedi. Diğer adam da bunlar bilse ne olacak, oyun oynuyorlardı deriz, bir sorun çıkmaz, dedi. Gezgin iyice sinirlenerek, baksana şu kızın cebinde ses kayıt cihazı var, bütün planlarımızı kaydetti, dedi. Diğer adam, abi kime götürebilecekler buradan dışarı çıkmadıkça, dedi. Bu sırada da Aslı ses kayıt cihazını köpeğe bağlamış, yanına da haritanın yedeğini koyup göndermişti. Adamlar birlikte tartışırken bunu görmediler. Gezgin, doğru söylüyorsun buradan çıkamayacaklar, dedi. Çocuklar onların tartışmalarına müdahale etmiyorlardı çünkü zaman kazanmak istiyorlardı. Böylece 20-25 dakika geçti ve tünelde döküntüler meydana gelmeye başladı. Bunu sadece çocuklar duymuştu, çünkü adamlar hararetli bir şekilde birbirleriyle tartışıyorlardı. Öyle olunca Yağmur madem buradan çıkamayacağız taşları inceleyebiliriz herhalde, dedi. Adamlar o arada taşı yapıştırmaya çalışıyordu ama yapıştırıcı taşa değer değmez su gibi akışkan olup kayıp gidiyordu. Bunu gören Yağmur’un aklına Bilmiş’ in anlattıkları geldi. Adamlar, tamam, deyip taşı çocuklara verdiler. Yağmur, Bilmiş’ in dediklerini hatırlayın, hani şu taşı birleştirme ve yapıştırıcının su gibi olma hikâyesi, dedi. 

Aslı pembe taşı aldı ve ‘‘Zekâ!’’ dedi, Mert mavi taşı aldı ve ‘‘Güç!’’ dedi, Yağmur mor taşı aldı ve ‘‘Giz!’’ dedi ve son olarak Barış yeşil taşı alarak ‘‘Teknoloji!’’ dedi. Böylece taş parçaları çocuklardaki iyi niyeti hissedip parlamaya başlamışlardı. Çocuklar da şaşıp kalan adamlara, bu taşı yapıştırmayı birçok kişi denedi ama hiçbirinin niyeti iyi değildi. Bu taşların en önemli yanı, farklı özellikteki parçalardan oluşuyor olsalar da insanın içindeki iyiliği ölçebilmeleridir ve farklı özellikteki parçalar birleşince daha da güçlü bir hâl alıyor, dediler. Sonra birbirlerine ve ellerindeki parlayan taşlara baktılar, gülümseyip ‘‘Aynı bizim gibi!’’ dediler ve parçaları birleştirdiler. Taş daha da güçlü parlamaya başladı ve bu anda polisler, birkaç kamp alanından insanlar ve Bilmiş Usta geldiler. Polisler adamları yakaladılar, insanlar alkışlamaya başladılar ve Bilmiş Usta yanlarına gelip, aynı sizin gibi bu taş da farklı özellik ve görünüşteki parçalardan oluşuyor ama birleşince mükemmel işler başarabiliyor, tek başına bir parçadan daha iyi oluyor, dedi. Çocuklar için tören yapıldı ve onlara bu taşın yapay olanını verdiler. Bu yapay taş da aynı gerçek taş gibi parçalanıp birleşebiliyordu, ayrıca birleşince ışıl-ışıl parlıyordu. Çocuklara madalyalar da taktılar ve hikâyeleri kulaktan kulağa bütün ülkeye yayıldı.

 

01.01.2019 26  Ana İlk Orta

Oyun Deyip Geçmeyelim, Oynayalım

Çocuk dünyasında oyun, temel ihtiyaçları kadar önemli bir yer tutmaktadır. Bir çocuk için oyun, ruhun sağlıklı beslenmesini sağlayan en önemli araçtır. Her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda ve geleneklerimizde de oyun, çocukluk döneminin vazgeçilmezleri arasındadır.

Ancak son zamanlarda hem eğitimciler hem de anne babalar arasında 0-6 yaşın öğrenmeye en açık dönem olduğu bilgisinden hareketle; çocukların oyun zamanları, öğrenme faaliyetlerine ayrılmaktadır. Bu inançla da sanki “bilgi” bir yere kaçacakmış gibi gerek anne babalar gerekse eğitimciler her gün biraz daha yoğun ve yıldırıcı öğretme işi ile uğraşmaktadırlar.(H.S.KARAARSLAN)

Oysa çocuğun en büyük gereksinimi olan oyun, en iyi öğrenme aracıdır aynı zamanda… Oyunun doğal ortamı ve rahatlığı ile ifade becerisi, arkadaşlarıyla ilişkisi, paylaşma ve yardımlaşma duygusu, karşısındakinin duygusunu anlama becerisi, sıra bekleme, arkadaşının sözünü kesmeme, hakkını koruma, başkalarının haklarına saygı duyma ve daha birçok sosyal beceriyi, çocuklar oyun sırasında ve oyun ile birlikte hiçbir zorlamaya gerek olmadan kendiliğinden öğrenirler.

Çocuklarımızla oynayacağımız geleneksel oyunlarımız aslında birçok zihinsel ve sosyal gelişimlerine ciddi anlamda katkı sunmaktadır. Oyunlara olan bakış açımızı değiştirdiğimizde aslında sadece eğlenmekten ibaret olmadığını keşfetmiş olacağız. Çocukluğumuza dönelim oynadığımız oyunlara göz atalım.

Çocukluğumuzun vazgeçilmez oyunlarından biri olan “yağ satarım, bal satarım” oyununda, uzun bir süre tüm dikkatini her an arkasına mendil bırakıp kaçmaya başlayacak olan ebeyi takip etmeye yönelten çocuk, aslında müthiş bir dikkat çalışması yapmaktadır. Çocuğun bu süre zarfında hiçbir uyarana gerek olmadan tüm dikkatini oyuna yöneltmesi, oyunun; sosyal, duygusal, fiziksel ve bilişsel anlam da ne kadar destekleyici ve geliştirici olduğunu kanıtlayan örneklerden sadece birisidir…

Köşe kapmaca oyununda gelişen motor beceri ve çok yönlü dikkat, saklambaç oyununda ebeyi bulmak için gösterilen çaba, yaşanan heyecan yıllar sonra anımsandığında bir gülümsemeyle kendini gösterecektir.

Kısacası bugün geleneksel oyun ya da sokak oyunları diye adlandırdığımız bu oyunların ve oyun ortamlarının bile dikkat, yoğunlaşma, sosyalleşme, özgüven ve başkalarına güven, duygusal paylaşım, ifade becerisi, iletişim, kaba ve ince motor gelişim konusundaki katkıları günümüz çocuklarının da ihtiyaç duydukları kavramlar olarak nitelendirilebilir.

Tabi evde birçok yeni oyun kurup oynamak da mümkün. Çocuğumuzun da fikrini alarak yeni oyunlar kurup oynamak çocuğun üretkenlik yönünü de geliştirip özgüvenini artıracaktır. Yeni fikirlere açık olma, kurallar koyma, planlama yapma becerilerine büyük katkı sunacak olan oyun kurma aktivitesin muhakkak evlerde uygulamalıyız.

Bizler, (anne baba) hazır olup olmadıklarına, bireysel özellik ve farklılıklarına, yetenek ve becerilerine bakılmaksızın henüz okul öncesi dönemde ve doğal olarak oyun çağındaki çocuklarımızı bir yere ve bir şeye yetişiyormuşçasına, okuma- yazma, matematik vb. belli bir olgunluk ve hazır bulunuşluk gerektiren faaliyetlerin içine zorla ve erkenden itelemekteyiz…

Öğrenmekte zorlandığı bir ders için küçük bir oyun tasarlamasını isteyebilirsiniz. Öğrenmesindeki farklılığı gözleyeceksinizdir. Çünkü çocukların öğrenme doğasında oyun vardır.

Sonuçta hayat boyu sürecek öğrenme faaliyetinin pek çok kez hayal kırıklığı, özgüven eksikliği, endişe ve kaygıya yol açtığını gördüğümüzde ise geç kalmış olmaktayız. Henüz oyun çağında iken ve henüz yeni yeni bir şeyleri merak etmeye, ilgi duymaya başlamışken her gün yeni bir şeyler öğretmeye, zamanını masa başında geçirmeye zorladığımız çocuklar, 8-9 yaşına geldiklerinde merak ve ilgi duygusunu,öğrenme isteğini yitirmekte, ya da hazır olmadığı için çok sık bilgiyi edinme ve öğrenme zorluğu yaşayarak özgüven eksikliği ya da performans kaygısı geliştirmektedir. (S.KARAARSLAN) Çocuğumuz ile oyun oynarken yeterince bilgi ve beceri kazandırmış olacaksınız.

Hangi yaşta olursa olsun çocuğunuzla oyun oynamaktan vazgeçmeyin. Güçlü bir iletişim, kaliteli vakit imkanı sağlayan oyun ile aile içi ilişkilerde pozitif anlamda değişim imkanı sunmaktadır.

 KVKK Aydınlatma Metni   Ziyaretçi Açık Rıza Metni   KVKK Politikası